15 Eylül Pazartesi okullar açıldı. 16 milyon 400 bin öğrenci ve 873 bin öğretmen ders başı yaptı. Yeni eğitim-öğretim yılının ülkemiz için hayırlı olmasını dilerken, çocuklarımıza sağlık, mutluluk ve başarılar getirmesini temenni ediyorum. Tabii ki, aynı temennileri çocukları için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan anne ve babalara da iletiyorum.
Okulların her açılışında anne-babalar ayrı bir heyecan yaşarlar. Acaba okula yeni başlayan, okuluna hemen uyum sağlayacak, öğretmenine alışacak mı? Bir üst eğitim kademesine geçen çocuk, ortaokula veya liseye, hatta gittiği üniversiteye kolay uyum sağlayacak mı? Hemen her veli bugünlerde bu kaygıları yaşıyor.
Bunlar tamam. Olağan kaygılar bunlar. Ancak, öğretim yılı başında maalesef Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanlış ve de saçma sapan uygulamaları yüzünden doğan mağduriyetler saymakla bitmiyor.
Ben lisede çocuk okutan bir veli olarak son haftayı sıkıntıyla geçirdim. Geçen yıl puan tutturarak Anadolu Öğretmen Lisesine giren ve 9. sınıfı okuyan oğlum, okuluna gitti. Bir de ne görsün okulu isim değiştirmiş, Sosyal Bilimler Lisesi olmuş. Elbette mırıldandı. Ben o okula gitmem. Beni özel bir liseye verin vb…taleplerle bir hafta geçirdik. Dün okulun ilk gününde akşamüzeri arkadaşlarından birisinin annesiyle karşılaştık. “Vallahi kazasız belasız gönderdik. Bu akşam merak ediyorum. Neler ileri sürecek. Sizinki nasıldı?” diye sordu. Bizim de bir haftadır aynı teranelerle uğraştığımızı söyledik.
Allah aşkına!.. Birileri söylesin. Biz bu dünyaya bize işkence edilsin diye mi geldik? Ben ve çocuğum geçen yıl her türlü stresi çekerek bir okula yerleştirdik. Bir yıl sonra size öyle bir sıkıntı ki, hiç yoktan yere.
Gelin şu okulların hepsini İmam-Hatip’e çevirin. Tek tip eğitim kurumu olsun. Biz velilerin de kafası rahat etsin. Hani siz tek tipçiliğe karşıydınız? Kazara öyle düşünenlere Sovyet artığı diyordunuz.
Sevgili okuyucularım, 45 yıllık bir eğitimci olarak her yıl eğitim-öğretim yılı başlarındaki sancıları hatırlıyorum. Okul ve sınıf bulamayan öğrenciler, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, donanımsız sınıflar. Sıra yok, tahta yok, tebeşir yok. Ders kitapları ortalıkta yok. Kırtasiyelere giden veli boş dönüyor. Kitap mutlaka filancanın kitabı olacak. O da bir ay sonra gelir. Aman Allahım!...Az mı kırtasiye, kitapçı önlerinde kuyruk bekledik.
İyi de 45 yıl sonra da aynı sorunlarla, hatta daha değişik ve ağır (benim çocuğumun okulunun adının değişmesi, statü değiştirmesi bana göre ağır bir sorun) sorunlarla hala karşılaşıyor olmamıza ne demeli?
Ben mazur görürseniz, Herakleitos’un o meşhur sözünü bizim Milli Eğitime uyarlamak istiyorum. “Dünyada değişmeyen tek kurum bizzat bizim Milli Eğitim Bakanlığı’dır”
Dönem başı sancıları arasında bir tanesi daha var ki, yürekler acısı. Bu ülkede birileri kendi okullarını açıyor. Cumhuriyet’in okulunu ateşe veriyor. Keşke bunlar olmasaydı da yine yukarıdaki sorunları tartışsaydık. Bunlar yürek sızlatıyor. Burada söz bitiyor.