• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Ben senin iyiliğini istiyorum valla... HAKAN URGANCI

Ben senin iyiliğini istiyorum valla...

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 20.07.2014, 00:00
Bir başkasını eleştirmek sana da tatlı geliyor mu? Hıı? Peki dedikodu? Biliyorum biliyorum sen yapmazsın ama yapanları dinlemek tatlı bir haz vermiyor mu? Hadi hadi itiraf et, hoşuna gidiyor. Başkalarının hatalarını yüzlerine vurmak, eksiklerini 'Ben senin iyiliğini istiyorum valla ama sen bilirsin tabii' süsü vererek yüzlerine çalmaya bayılıyorsun.
Önyargıların ve kalıpların var. E sen de haklısın. Bunlar sadece deneyiminden gelmiş şeyler. Bunlar senin korunma mekanizman. Daha önce sana kazık atan sevgiline benzer birini gördün mü, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissediyorsun. Belki haklısın, belki değil. O zaman genellemeler başlıyor: 'Kirli sakallı her erkek kötü' oluyor. 'Bu avukatlar tehlikeli tipler' oluyor. Ya da tam tersi... 'Bayandan- doktordan temiz araba' bakıyorsun çünkü o da bir kalıp, o da bir yargı. Ya bu kirli sakallı kişi dünyanın en namuslu adamı ise? Ya temiz araba almak istediğin bu kadın aslında bir yarışçı ise?
Ünlü düşünür Spinoza'ya göre, sahip olduğumuz yargılar tamamen 'bu bedene, bu deneyime ve bu zihine' aittir. 'Bu bedenin' bir 'şey' ile karşılaşıp da etkilendiğinde bu durum o 'şey'in doğası hakkında fikir vermez. Daha çok 'Senin' doğan hakkında fikir verir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Arılar insanı sokar. Her arı sokar mı? Evet. Ya arıya benzettiğin başka kanatlı canlılar? Hepsi değil. Önyargın seni korumak için sana uçan bütün canlılardan korunmanı söyler. Doğru mu? Hayır, sağlıklı bir fikir değil bu.
Başka bir örnek. Arı seni soktu ve sen şoka girdin. Çünkü arı sokmasına alerjin var. 'Arılar ölümcüldür.' Bu senin için doğru mu? Evet. Herkes için? Hayır. 'Arılar senin için ölümcüldür.' Başkaları için değil. Bu da bize arının doğası hakkında değil, senin doğan hakkında fikir verir.
Bu bağlamda baktığımızda önyargılar bize alarmı bozulmuş bir otomobil gibi hizmet verir. Sürekli bağırır. Belki hırsızlar yaklaşamaz ama gürültüsüyle çevremizi rahatsız eder. Önyargılarımız aynen böyle işlev görür.
Sürekli insanları çekiştiren, yargılayan kişi de bu hastalıktan muzdariptir. Kem söz sahibine aittir. Kişiler ve olaylar hakkında vardığımız yargılar, ayıplamalarımız, kendi yaşam ve deneyim süzgecimizden geçerek dile gelir. Aynı sebepten bu yargılar bana yargılanan kişiden çok yargılayan kişi hakkında somut bazı şeyler söyler ve bunlar nadiren yanılır.
Kendi yaşantısı ile tatmin olamamış, kendini gerçekleştirememiş, kendini kusurlu ve eksik hisseden kişiler (sanılanın aksine) en çok yargılayan, eleştiren ve ayıplayan kişilerdir. Bunu yaparlar çünkü ancak bu şekilde kendilerini iyi hissederler. Çoğunlukla eleştiri ve yargı, yargılananın değil yargılayanın işine yarar. Böylelikle 'yargıç' kişi, kendini 'biriyle kıyaslayarak' eksiklerini unutur. Kendisini kendisinden daha zengin, daha başarılı biriyle kıyaslayanı pek görmezsiniz. Yargılanan kişi, yargılayanın kum torbası, Greenwich noktası, sabit (değişmez) elemanı, 'pi' sayısıdır.
Kendini olduğu gibi kabul eden, eksik görmeyen, yeterli hisseden, kendisiyle barışık kimseler dünyanın en az dedikodu yapan, en yargısız, en kalıpsız, en alaycılıktan uzak kişileridir.
Sizce, 'siz' nasıl birisiniz?

Allah çöp karıştırmayı nasip etsin inşallah!


'Parayla mutluluk olmaz' derler, katılırım. Yani para, mutluluğun ön şartı değildir. Bununla birlikte, parasızlığın mutsuzluğun önemli bir sebebi olduğunu düşünenlerdendim. Yanılmışım. Araştırmalar, mutlulukla paranın ya da karşılanması gereken belli başlı şartların direkt bir ilgisi olmadığını gösteriyor.
Nasıl ki sigara, (aslında vücudun zaten ürettiği) mutluluk hormonu serotonini hızlı bir şekilde yerine koyuyor ve vücut artık mutluluk hormonu üretmeyi bırakıyorsa, çok para da hızlı ama kısa süren bir tatmin duygusu veriyor sonra yine ve daha büyük bir boşluk duygusu hissediliyor.
Çok değil ama 'bir miktar' para işe yarıyor. Biraz para, hastalık masrafları, geçim sıkıntısı, onurunu koruyamama gibi 'mutluluk yolundaki engelleri' temizlemeye yarıyor. Yani yolu açıyor.
Onun dışında mutluluk, tamamen içsel kaynaklı bir beceri. Hele bazı insanlarda keman çalmak, iyi top oynamak gibi bildiğin bir yetenek gibi beliriyor. Mutlu olmak için özel şart aramayıp onları bizzat yaratan kişilere ise alaycı bir tavırla 'Polyanna' diyoruz.
Geçen gün evde kuvvetli bir müzik sesi ile balkona çıkmam bir oldu. Kırmızı bir kamyonet, Migros'un arkasında kapıları açık bir şekilde duruyordu. Dokuz sekizlik neşeli bir müzik mahalleyi çınlatıyor, kamyonetin sahibi olduğu belli olan koyu tenli karı- koca (muhtemelen) Migros'un çöp konteynerini karıştırıp işlerine yarayacak bir şeyler olup olmadığına bakıyordu. Bunu yaparken de (işte kilit nokta burada) çiçekli geniş etekli ablam, dayanamayarak kalçalarını sallayarak mutlulukla dans ediyordu.
Ağzım hayretle açık, bir süre bu manzaraya bakakaldım. Hayatında türlü depresyon olan ama halk tabiriyle 'tuzu kuru' görünen pek çok arkadaşıma 'Allah sana tez zamanda çöpleri karıştırmayı nasip etsin!' desem herhalde hayat boyu benimle konuşmazlar. Çünkü onlara göre bu bir hakaret olacaktır. Oysa çöp karıştırırken oynayacak kadar mutlu olabilmek, aslında herşeyini feda etmeye değmez mi? Önemli olan yaşadığınız şeyin görüntüsü mü yoksa ona yüklediğiniz anlam mı?
Bu bağlamda Allah hepinize Roman neşesi versin diyor ve bu yazıyı da kavga çıkmadan bir atasözüyle bağlamak istiyorum: 'Romanın eşyasını bir eşek taşırmış da keyfini bir tır taşıyamazmış. Hayırlı ve keyifli pazarlar dilerim.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA