İnsanoğlunun zamanla  olan en temel ilişkisi beklemektir. Beklemek hayatın ta kendisi, temel  bir  kanunu gerçeği  ve öznesidir. Cemil Meriç Jurnal adlı eserinde ‘’Yaşamak beklemektir’’ der. Yaşamdan zevk alabilmek için bekleyecek bir şeylerinin olması  her daim gereklidir . Kırık düşler  ve  ihtimaller, insanları beklemenin verdiği lezzetten vazgeçirir mi bilmem  ama bu duyguyu yaşamak bir ustalık ve ayrıcalıktır.  

   Yaşadığımız hız çağında öğrenilmesi gereken bir sanatların başında bekleme sanatı gelmektedir. Hiç kimse bu yetenekle dünyaya gelmez. Öyle ki  bebekler karınları  aç ya da rahatsız olduğu zaman hemen ilgi beklerler. Kendilerine gerekli olan şeyler için, beklemeleri gerektiğini ancak yaşları ilerlediğinde anlarlar. Bu nedenle beklemeyi bilmek ise olgun bir kişiliğin göstergesidir. Michael Sailer şöyle der ; ‘’Beklemeyi öğren, ya etrafındaki şeyler değişir ya da kalbin’’. 

   Beklemek yavaş konuşup kekelemek gibidir. Gecelere selam verip yeni güne usulca  elini uzatmaktır. Dakikaların nabzını tutup, nefesi zikir eylemektir. Zamanla yapılan mahrem bir sohbettir. Akreple yelkovanın nasıl yavaş ilerlediğine şahit olmaktır. Beklemek aşktır, beklememek aşksızlık. Sonu yoktur ve uçsuz bucaksızdır. Yücelebilmek için beklemek gereklidir. Ahmet Ümit’in dediği gibi ’Beklemeyi bilmek en büyük bilgeliktir’’  

  Hayat , bir civcivin yumurtadan çıkmayı beklemesi gibi  her zaman bekleyişlere gebedir. Öyle ki beklemek,  kıyafet değiştirip  sürekli kendini yenileyen bir eylemdir. Anne karnında doğmayı bekleyen bebek doğunca da  büyümeyi bekler. Okula gider zilin çalmasını  ve yaz yaklaşır tatili bekler. Hızla akan hayatın içine katılır. Durakta otobüs  ve  pencerede sabahı bekler. Daha da olgunlaşır. On beşinde beklediği gibi  kırkında  da bekler. Akşam olunca ertesi günü, ayrılınca kavuşacağı günü ve  hasta olunca iyileşmeyi bekler. Kış ayında ilkbaharı , bağlanınca çözülmeyi ve uyanınca uyumayı bekler insan. Sevmeyi ,sevilmeyi , ev sahibi olmayı, işe girmeyi , başarılı olmayı ve  hayallerin gerçekleşmesini bekler.Bazen de Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şiirinde ifade ettiği  gibi bir bekleyiş sarar insanı ‘’ Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan, bir günahı, Seni beklediğim kadar.’ Bu bekleyişe rağmen zaman beklemez ve kum saati akmaya devam eder. Bekleyecek bir şey kalmayan insan sonunda  ölümü bekler. 

   Kur’an-ı kerim de ’İnsan aceleden yaratıldı’’. Bu yüzden beklemeyi sevmez insan. Fıtratıyla uyum içindedir. Oysa ki beklemek sabrın sınavıdır. Başarının sırrı ise beklemeyi bilmekte saklıdır. Balzac’ın ’Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir’’sözü  buna işaret eder. Lao Ce’ye atfedilen bir Çin şiirinde ise  şöyle denilir ; Çocuklar; olmamış meyveleri koparmak için ağaçlara çıkıp giysilerinizi yırtmayın, bekleyin. Olgunlaştıkları zaman ellerinize düşeceklerdir. Gençler; kızların peşinden koşup boşuna yorulmayın, bekleyin.Yaşlanmaya başlayınca onlar sizin peşinizden koşacaklardır. Ve ey insanlar; Birbirinizi öldürmeyin , bekleyin. Bir gün hepiniz öleceksiniz. 

  Beklemek güzeldir; üzücü olan beklenilecek bir şeyin olmamasıdırBeklemenin adını kötüye çıkartanlar şunu bilmelidir ki , beklemek  bazen kavuşmaktan daha haz vericidir. Sahi siz hiç çocuk bekleyen annenin üzüldüğünü gördünüz mü ?