Ürgüp 1972...
Tahsinağa Halk Kütüphanesi’nde  Mustafa Güzelgöz amca anlatıyor:
“ 1954 yılıydı. Tahta bavullara kitapları doldurdum. Eşeğe yükledim. Yola çıktım. Niyetim, Damsa koyağındaki köylere kitap dağıtmak. İkindin sonrasıydı. Eski adı Süveşe olan Şahinefendi köyüne ulaştım. Muhtar tellal çağırtıp kitapların geldiğini duyurdu. Köyün kahvesi önünde sohbet ederken bir delikanlı geldi yanıma. Sıkıntılı olduğu belliydi.
 
Beni, kaş göz işaretiyle tenha bir yere çağırıp sordu:
           
“Senin getirdiğin kitaplar arasında kanun kitabı var mı?”    
“Olmaz mı canım, var tabii. Ne yapacaksın kanun kitabını?”       

Delikanlı diklendi:”Lazım ki istiyoruz!”

Fazla üstelemeye gerek yoktu. Bavuldan, “Köylüye Hukuk Kılavuzu adlı kitabı bulup getirdim.


            “Şimdi sen ordan oku bakalım; gız gaçırmanın cezası var mı?”

Kitabı kapattım, vermedim gence. “Hele bir anlat derdini de sonra açıp bakarız ona,” dedim.
            Anlattı: “Vatan hizmetini yapıp bitirdim. Soğanlıdere tarafında Mavrican (Güzelöz) köyü var. Ben ordan bir gızı sevdim. Gız da bana yanık. Amma ailesi, biz Süveşe köyüne gız vermeyiz diyormuş. Ben de gızı gaçırmaya garar virdim. Eğer gaçarken önüme çıharlarsa diye , dabanca bıçak hazırladım. Darmaduman edeceğim. Her şiyi göze aldım.”
Kararlı mı kararlıydı. Gözleri kanlı.... Genç yaşta elleri titriyor.
Hukuk kitabını açtım. Bu arada kızın yaşının kaç olduğunu sordum. “On dört” dedi.
            “Peki, şimdi bakalım, reşit olmayan, kendi rızasıyla ere varmayan kızı kaçırmanın cezası büyüktür. 5 yıldan 15 yıla kadar cezası vardır.”  Mealinde bir madde okudum. Dikkatle dinliyor. Belli ki etkilendi. Gözlerini iri iri açmış, korkmuş da biraz.”
“Essah mı Emmi? Haggaten adamı mapıs damına dıharlar mı ?”
            “Aslanım, yalan mı yazıyor kitap? Kanun kitabı bu, ne sandın!
“Vaaay, ben bilmiyordum , gız gaçırmanın cezasının böyle ağır olduğunu!”
“Niye Mavrican? Kendi köyünde kız mı kalmadı? Buradan bul, evlen. Sen sanıyorsun ki, kızı kaçırdıktan sonra rahatça yaşayacaksın. Olmaz! Kızın yaşı küçük. Kaçırırken bir vukuat olsa, bir yaralama, bir ölüm.... Kız ailesine döner; sen mahpus damına düşersin. Orada çürürsün. İyisi mi, bunlara hiç gerek yok. Aklını başına topla. Bu kanun kitabını sana vereyim, oku. Bir hafta sonra gelir alırım senden.”
Genç adam dalgınlaştı. Onu o halde bıraktım. Köylüler toplanmaya başlamıştı. Kitapları dağıttım. Sonra, Taşkınpaşa, Cemil, Mustafapaşa... köylerine uğrayıp gece geç vakit yorgun argın Ürgüp’e döndüm.
O genci bir yıl boyunca görmedim. Şahinefendi köyüne o yıl bir daha sıra gelmemişti. Yardımcım gidiyordu. Baktım, taradım, verdiğim kitap geri gelmişti.
Bir gün Tahsinağa İlçe Halk Kütüphanesi’nde otururken, bir ziyaretçimin olduğunu söylediler. “Buyursunlar,” dedim. Biraz sonra, bir delikanlıyla bir genç kadın girdi odaya. Kadın,elindeki bakracı masanın üzerine bıraktı. Genç adamın yüzü güleçti. Nereden tanıdığımı anımsamaya çalıştım. Ellerime sarıldı öpmek için.
“Siz beni mahpus damında çürümekten kurtardınız. Babamdan ilerisiniz,” dedi.
Vermek istemesem de sarıldı, yakaladı,  öptü elimi. Baktım, yanındaki kadın ağlıyor.
“Bu, benim avradım,” dedi gülümseyerek. “Dayanamadı, ağlıyor bak!”
“İkiniz de hoş geldiniz”  dedim..” Demek, sözümü dinledin. Mavricanlı kızdan vazgeçtin, bu kızcağızı aldın. Aferin. Bak ne güzel olmuş.”
“Sağol müdürüm , sağol” dedi..” Allah senden razı olsun. Eğer o gün sana denk gelmeseydim, ben bugün hapisteydim. Çünkü, ertesi gün Mavrican’a gidip gızı gaçıracaadım.”
Anladım;  mutluydu. Sevindim. Masanın üstündeki bakraca baktığımı görünce; “Anam size gönderdi bunu, Çam sakızı çoban armağanı. Babam da selam söyledi. Sizi tanıyor zaten”.
Bir kitap neler yapıyor! Konuştuk şuradan buradan. Çay ikram ettim. Kütüphanecilikte beni en çok mutlu eden olay budur.  Mesleğimi bunun için sevdim ve en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Hiçbir şey başaramasam da bu Şahinefendili delikanlıyı hapislerde çürümekten kurtardım ya, bu yeter işte!”