Üzülerek ifade etmeliyim ki toplumumuzun, bilhassa okuyan gençlerimizin durumlarını endişeyle takip ediyorum. Her sabah evden çıkıp kursa giderken şahit olduğum olaylar yüreğimde hep aynı serzenişe sebep oluyor. “Biz nasıl bir toplum olduk?” demekten kendimi alamıyorum. Dost meclisinde bu tarz konular açıldığında benimle aynı düşüncede birçok insanla karşılaşıyorum. Çözüm aramaya çalışıyoruz kendimizce, eksik nerde? Ne yapmalıyız? Sadece toplum bazlı değil ilerde nasip olursa evlatlarımızı nasıl koruyacağız bunları tartışıyoruz. Zaten herkes kendi çocuğu hakkında endişe duysa, onları iyi yetiştirme derdinde olsa toplumumuzda mevcut durumdan çok daha fazla ahlaki değerlere sahip olmaz mı? Herkes kendi kapısının önünü süpürse mahalle de tertemiz olur misali bir durum yani.
Kadına şiddetin, bonzai ve diğer uyuşturucu maddelerden gençlerimizin zehirlenmesinin, toplumda kimsenin kimseye güvenmemesinin, sokakta ağız dolusu küfür edilmesinin, cinayetlerin, tecavüzlerin, velhasıl türlü ahlaksızlıkların önüne nasıl geçebiliriz? Bir şeyleri yasaklayarak mı? Bu durumun en doğru çözümü eğitimdir. Özellikle de dini ve ahlaki eğitimin layıkıyla verilmesi şart.
Devletin laik olması buna engel bir durum teşkil etmez. Çok büyük bir kısmı Müslümanlardan oluşan bir ülkede bu kadar çok ahlaksızlık olması beni utandırıyor. Aslında en utanç verici olan bu ahlaksızlıklara alışmış olmamız, tepki vermememiz. Bize her şey normal geliyor artık. Ahlaksızlığı yapanı utandırmıyoruz, eski tabirle mahalle baskısı kalkmış durumda insanlar birbirinden utanmıyor, çekinmiyor, öyle olunca da alabildiğine gidiyor ahlaksızlıkların boyutu.
Yozgat’ta ramazan ayında birisi sigara içse tepki görürmüş önceden, insanlar eşleriyle bile sarmaş dolaş yürüyemezmiş çünkü edep varmış, haya varmış, mahalle baskısı varmış. Şimdi soruyorum neyimiz fazla? Neyimiz eksik o günlerden? Vicdanlara sesleniyorum.